Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Eski Türklerde Hukukun Üstünlüğü

Hukukun Üstünlüğü “Hukukun Üstünlüğü” hukuk kurallarının herkese eşit ve adaletli olarak uygulanmasına verilen kavramdır. Bu kavramın uygulanabilmesi için ise olan yasanın herkes tarafından kabul ediliyor olması gerekmektedir. Bu kavram ilk kez İngiliz Hukuk çevresi tarafından 13. yüzyılda ortaya atılmıştır. [1] Bu kavram daha sonraki yıllarda özellikle ulus devlet olgusunun oluşmasından sonra farklı kavramlarla birleşmiştir. “Hukuk Devleti” kavramı “Hukukun Üstünlüğü” kavramı ile bütünleşmiştir [2] . Hukukun Üstünlüğü kavramı insan haklarını içinde barındırmaktadır. “Hukukun Üstünlüğü” kavramını hayata geçirmek için insanların hak ve sorumluluklarını tam anlamıyla belirlemek gerekmektedir. Bu yüzden “Hukukun Üstünlüğü” kavramı insan hakları ve sorumlulukları ile bir bütün halindedir. İlk Türk Devletlerinde Hukukun Üstünlüğü “İlk Türk Devletlerinde hukukun üstünlüğü var mıydı? Varsa neydi ve nasıl uygulanırdı?” gibi sorular burada direkt karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle “Hukuk...

Eski Türklerde Meclis

Eski Türkler’in devlet yönetiminde meclis var mıydı? Meclisler varsa ne işlevleri vardı? İsimleri nelerdi? Gelin beraber inceleyelim.  Günümüzdeki meclis sistemlerinin temelleri hem doğu toplumlarında hem de batı toplumlarında eskilere dayanmaktadır. Nitekim Türkler de bu temelleri barındırmaktaydı. Eski Türkler'de bu temellerin görünen ilk kavramı “Toy” kavramıdır.  “Toy” kelime olarak meclis anlamına gelmektedir. Eski Türkler'de “Toy” adı verilen meclisler bulunmaktaydı. Bu meclisler belirli günlerde toplanır ve kararlar alırdı. Meclislere katılanlara “Toygun” unvanı verilmiştir. Eski Türklerde “Toy” toplandığı zaman festivaller düzenlenirdi. Önce Toygunlar'ın katıldığı toy düzenlenirdi, sonra halkın iştirak ettiği eğlenceler tertip edilirdi. Eski Türklerde Toy’un varlığı Mo-tun(Mete- M.Ö 209- 174) dönemine kadar uzanmaktadır.   Toylar'da görüşülen başlıca konular ise şöyledir: Askeri meseleler, dış politika, elçi kabulleri ve yeni hakan seçimi. Bu toplantılara ...

Eski Türklerde Hakimiyet Anlayışı

Eski Türkler bir toplumu nasıl kontrol altına alırlardı? Peki, Eski Türkler her yendiği devleti ya da toplumu( siz ne derseniz artık) ülke topraklarına katıyor muydu? Gelin üç örnek üstünden inceleyelim. Büyük Hun Devleti kurucusu kabul edilen Mo-tun(Mete) ordusunu reforme ettikte sonra, Çin üzerine yürümüş ve Çin ortalarına kadar ilerlemiştir. Mo-tun bu başarısına rağmen Çin'i topraklarına katmamıştır. Yerine M.Ö 197 yılında imzalanan bir anlaşma ile Çin'i vergiye bağlamıştır. Avrupa Hun Devlet'inin zirvesi olarak adlandırabileceğimiz Attila(Dikkatinizi çekerim, Attila iki t ile yazılmaktadır. İki l ile değlidir.) döneminde biri Doğu Roma(Bizans) diğeri Batı Roma olmak üzere iki önemli seferi vardır.  Attila 2. Balkan Harekatı sırasında Küçükçekmece gölünün yakınlarına gelmiş ver ordugahını kurmuştu. Konstantinople’e(İstanbul) çok az bir mesafe kalmıştı. Doğu Roma orduları ile Küçükçekmece’de bir muharebe yapan Hun ordusu, muharebeden başarıyla çıkmıştır. Bunun üzerine ...

Göktürklerde Müzik

Eski Türk devletlerinde müzik var mıydı? Ses sanatları icra edilir miydi? "Barbar" olarak adlandırılan eski Türkler sanatla uğraşacak kadar medeniler miydi? Gelin beraber inceleyelim. Eski Türkler olarak genellemek belki yanlış olabilir fakat bir müzik kültürü varsa (ki var), Göktürklerde kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Nitekim İslam öncesinde kurulan Türk devletlerinde güzel sanatlara ilgi büyüktür. Bunları Asya Hunlarını anlatan Çin belgelerinden görebiliyoruz. Eski Türklerde dans, müzik ve toplu eğlenceler sevilirdi. En önemli eğlenceler ise yılın beşinci ayında halkın katılımıyla yapılan eğlencelerdir. Bu eğlencelerde yarışlar yapılır ve şarkılar söylenirdi. Bu yarışlar ok atma, kılıç kullanma ve at sürüşü merkezinde olan yarışmalardır.   Göktürk halkı Gök Tanrı inancına inanmalarına rağmen Şamanizm inançlarından etkilenmişlerdir. Bundan dolayı halk arasında çokça Kam bulunmaktaydı. Kamlar din adamı kimlikleri yanında şair, şarkıcı, bilge, müzisyen, kahin, hekim ve m...

Doğrularıyla İpek Yolu

Gündelik hayatımızda çokça duyduğumuz “İpek Yolu” aslında nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır? Gerçekten “İpek Yolu” tarihin, ticaretin, kültürün ve ekonominin yolu mudur? Ya da “İpek Yolu” var mıdır? Varsa ne zaman ve nasıl başlamıştır? Yoksa nasıl ortaya çıkmıştır? Gelin beraber inceleyelim ve “İpek Yolu” mefhumunu tanıyalım.   Aslında “İpek Yolu” mefhumu bize ait değildir. Yani bu tabiri günümüzden yaklaşık 150 yıl önce Alman coğrafyacı ve jeolog olan Ferdinard von Richthofen tarafından kullanılmıştır. İşin ilginç tarafı “İpek Yolu” tabiri daha önce yoktur ve bilinen hiçbir kaynakta geçmemektedir. “İpek Yolu” klasik tanımıyla Çin’den başlayıp Avrupa’ya kadar uzanan ticaret yollarının tamamına verilen ismidir diye bilinmektedir. Bu yanlış bir tanımdır. “İpek Yolu” tabirini ortaya atan araştırmacı “İpek Yolu” tabiriyle sadece bir yolu kastetmektedir. O yol da Doğu Türkistan’dan başlayıp, Maveraünehir’den geçip Akdeniz kıyılarına giden yoldur. Maalesef ki bu tabir dünyada ve ülkemi...

İslam Öncesi Türklerde Aile ve Kadın

İslam öncesi dönemde Türklerde aile nasıldı? İslamiyet öncesi Türklerde kadının konumu neydi? Neredeyse herkesin bildiği “oğuş-urug-boy-bodun” kelimeleriyle açıklamak niyetinde değilim. Gözlemlerime göre bu kelimeler karıştırılmaya çok müsait konumdalar. Gelin şimdi İslamiyet öncesi Türklerde aile ve kadına bakalım. Öncelikle aile kavramının anlamını vermek gerekiyor sanırım. Aile, biyolojik ilişkiler sonucu, toplumlaşma sürecini başlatan, oluşturulmuş olan maddi ve manevi zenginlikleri kuşaktan kuşağa aktaran ana birimdir. Eski Türk aileleri birçok çağdaşında ki gibi ataerkil bir yapıdaydı fakat bu ataerkil yapı aile reisi olan babaya geniş yetkiler vermemiştir. Roma ailelerinde aile reisi olan baba ailenin bireylerini kendi malı kabul ederdi. Eski Türklerde böyle bir gelenek olmamıştır. Eski Türkler bozkır medeniyeti mensupları oldukları için erkek bir adım öndedir. Bildiğiniz gibi bozkır hayatı sert ve fiziksel güç istemektedir. Bu sebepten dolayı erkeklerin gündelik yaşamda...

40. Yazıya Özel Eski Türklerde Sayı Anlamlarının Çıkış Noktaları (3,7,40)

Eski Türklerin dini neydi? İlk bu soru ile başlamak gerekiyor sanırım. Eski Türklerin dini bazı araştırıcılara göre “Gök-Tengri” dini, bazılarına göre ise “Şamanizm” idi. Eski Türklerin yaşadığı coğrafya düşünüldüğünde Şamanist dinlerin yaşadıklarını görebiliriz fakat bu Türklerin Şamanist dinlere mensup olduğunu ispatlamakta yetersiz kalmaktadır. Nerdeyse Şamanizm’in yayıldığı topraklar ile Türklerin toprakları örtüşmektedir. Bu da doğal olarak Türklerin, Şamanizm olarak adlandırılan dine mensup oldukları iddiasını ortaya çıkarmıştır. Fakat İslam öncesi kaynakları incelediğinde Şamanizm dininin tamamının Türklerde görünmediği anlaşılır. Yukarıda da dediğim gibi nerdeyse aynı coğrafyada yaşadıkları için Şamanizm dini ile etkileşmişlerdir. Türklerin “Gök-Tengri” olarak adlandırılan dine inandığının ise birçok kanıtı bulunmaktadır. Göktürk kitabeleri, yaşadıkları çevredeki yüksek mevkilere ibadet anıtları dikmeleri bunlardan bazılarıdır. “Şamanizm inancının doktrine göre; bir din olara...

Eski Türklerde Evlilik

ESKİ TÜRKLERDE EVLİLİK Eski Türklerde evlilikler nasıl olurdu? Ne tip gelenekler mevcuttu? Gelin beraber eski Türklerde bu gelenekleri inceleyelim. Benim en ilginç bulduğum gelenekle başlamak istiyorum. Bir evlilik olduktan sonra erkek kızın evinde kalırdı. Çocukları olana kadar da o evden ayrılamazlardı.   Belki bu gelenek Anadolu’nun muhtelif yerlerinde devam ediyordur, bilmiyorum. Benim bildiğim Türkistan’da bazı Moğol ve Türk toplulukları tarafından halen uygulanır olduğudur. Eski Türklerde bilinen en önemli evlilik geleneği “Levirat” olarak adlandırılan “Kayınla evlenme” anlamına gelen gelenektir. Bu gelenek çerçevesinde öz ana ve kız kardeşler dışında, tüm dul ve yetimlerle evlenilirdi. Amaçları ise vefat edenin geride bıraktıklarını korumaktır. Bir diğer amaç ise ölen kişinin mirasının başka bir aileye geçmesini önlemektir. Burada aklınıza “Bunlar konargöçer insanlar miras olarak ne bırakabilir ki?” gibi sorular gelebilir. Eski Türkler çoğunlukla hayvancılıkla u...

Sakalar Türk Mü?

SAKALAR TÜRK MÜ? Sakaları hepimiz duymuşuzdur. Araştırıcılara göre menşei tartışmalıdır. Bugün sizlere bu tartışmalardan ve Sakalardan bahsedeceğim. Sakalar M.Ö 8 ile 2. Yüzyıl aralarında Doğu Avrupa ve Balkan coğrafyasında bir devlet kurmuşlardır. Sakaların Altay Dağları civarlarından Doğu Avrupa’ya göç ettikleri bilinmektedir. Sakaların Batı kaynaklarında “İskit” adıyla görmekteyiz. Eğer Batı kaynaklarını inceleyecek olursanız şuna dikkat etmelisiniz: Batı kaynakları özellikle Grek kaynakları yabancılara çoğunlukla “İskit” demektedir. Grekler “İskit” lafzını çok farklı şekilde telaffuz etmişlerdir(Skythai/ Skuthai/ Skithler vb.). Pers ve Hint kaynaklarına bakıldığında ise Sakalara (Saka/ Saha/ Skudra vb.) isimler verildiği görülmektedir. Sakaların menşei meselesi ise iki nokta üzerinden tartışılmaktadır. Bu noktalar şöyledir: A.    Sakaların Hint-Avrupa dil ailesinden muhtemelen Pers asıllı bir kavim olduğu görüşü B.     Sakaların Turan aslından ge...

Öneriler-3

Uzun zamandır sadece tarihi konularda yazı yazıyorum. Bu sefer sizleri oralardan uzaklaştıracağım. Başlıktan da anlayabileceğiniz gibi bu sefer size önerilerde bulunacağım. Dinlediğim müziklerden, izlediğim dizilerden ve tabii ki okuduğum kitaplardan... Tabii ki ilk olarak kitaplardan başlamak gerekiyor. Daha önce bir kitap tavsiyesi  yazısı yazmıştım. O yazıyı yazarken 5 kitap diye yola çıkmış 33 kitap yazmıştım umarım şimdi de böyle olmaz. Bu yazıda anlatacağım kitapları Youtube'da bir videoda anlatmıştım aslında. O zaman başlayalım mı? Hadi başlayalım. 1-Beatrice Forbes Manz- Timurlenk Videoyu izlerseniz göreceksiniz orada da bahsettiğim gibi Timur sadece Ankara Savaşı'ndan ibarettir bizlerin bilgilerinde. Halbuki Timur, Manz'ın deyişiyle "Bozkırların son göçebe fatihi" idi. Timur'a dair bildiğimiz bilgilerin birkaç cümleyi geçeceğini sanmıyorum, ne yazıktır ki. Timur ve Timurlu Devleti'nin Ankara Savaşı'ndan ibaret olduğu kanısını bu kitap...

Türkler ve Kut

Kut anlayışı nedir? Bu konu hakkında çoğunluk tarafından bilinen bir temel bilgi vardır o da şudur: Tanrı tarafından verilen yönetme yetkisi. Evet bu temel bilgi olarak doğrudur. Fakat sadece bu bilgi ile açıklanamayacak kadar da değerlidir. Maalesef ki kut anlayışı bu temel bilgi ile geçiştirilmektedir. Halbuki günümüz siyasetçilerini biraz daha anlayabilmek için kut anlayışını bilmemiz gerektiğini düşünmekteyim. Şimdi aklınızda şu soru olabilir: Günümüz siyasetçileri tanrı tarafından mı seçildi? Tabii ki de bundan bahsetmiyorum. Bahsettiğim şey devlet yönetme geleneğinin günümüze yansımalarıdır. Kut yukarıda da söylediğim gibi devlet yönetme yetkisidir. Fakat bu kut bir sülalenin tüm erkek bireylerine verilirdi(Aşina sülalesi). Bu da doğal olarak birden fazla taht adayı demektir. Bu da daha fazla çatışma ve hatta bölünme demektir. Tahta çıkan hükümdar gücünü artırmak amaçlı diğer taht adayları üzerine sefer yapmıştır. Eğer sefer başarılı olursa hükümdar güçlü bir şekilde tahta oturac...

Doğu-Batı Çatışmaları ve Türkler

Hepimiz duymuşuzdur Doğu-Batı medeniyetlerinin çatışmalarını. Doğu ve Batı medeniyetlerinin çatışması neden ve nasıl başlamıştır sizce? Türkler kendilerini nasıl bu çatışmaların ortasında buldu? İşte bu yazımda bana göre bunun cevabını arayacağım. Her türlü fikrinizi aşağıya yorum kutucuğuna bırakabilirsiniz. Doğu ve Batı medeniyetlerinin çatışması günümüzde varlığını sürdüren bir olgudur. Neden olgu diyorsun diye sorarsanız cevabı basit aslında. Olay bir anda olup biten sonucu ortaya çıkmış olan etkinliklerdir bildiğiniz gibi. Olgu ise bir süreçtir, yani ortada olan olaylar bütünüdür. Bu olaylar bütünün başlangıcını saptayamayacağınız gibi sonucu da göremezsiniz. Kısaca olgu bir olaylar bütünüdür. Başlangıcı bilinmeyen ve sonu öngörülemeyen olaylar bütünüdür. Şu soru aklınıza gelebilir: Haçlı seferlerinin başlangıcı ve sonucu bilinmiyor mu yani? Burada bahsettiğim Doğu ve Batı medeniyetlerinin çatışmalarının ne zaman başladığı ve biteceği meselesidir. Birçok kez karşı karşıya gele...

Ölmeden Önce Yapılacak 100 Şey

Bu konuyu yazmak hiç aklımda yoktu açıkçası. Son zamanlarda okuduğum ve çok sevdiğim bir blog yazısında karşılaştım ve ben de yapmalıyım dedim. O blog hangisi mi? Betül annemin (!) blogu tabii ki o. 1 İngilizce öğren 2. Almanca öğren 3. Latince öğren 4. Grekçe öğren 5. Avrupa'yı gez(Özellikle araştırma saham olan Orta ve Doğu Avrupa bölgelerini.) 6. Bağdad gez. 7. Türkiye'yi gez. 8. Gittiğim her şehrin müzesine git. 9. Paris'i gez. 10. Bir ev sahibi ol. 11. Bu evde odanın birisini sadece kitaplıklara ayır ve onu okuduklarınla doldur. 12. Daha çok belgesel izle. 13. Tarih malumatını arttır. 14. Her zaman üretici olmaya bak, tüketici olmaktan kaçın. 15. Diksiyon kursuna git. 16. Bir müzik aleti öğren. (Tercihen bateri.) 17. Microsoft Office programlarını öğren. 18. Fotoğraf makinesi al. 19.Ata binmeyi öğren. 20. Okçuluk öğren. 21. Fenerbahçe'nin basketbol maçını tribünde izle. 22. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi maçını tribünden izle. 23. Yükse...

Türk Ad Verme Gelenekleri

Eski Türklerde ad verme geleneği biraz günümüzden değişiktir. Doğan çocuğa çevrede yaşayan hayvanların, akan nehirlerin, sürekli büyüme gayretinde oldukları yerleşim birimini isimlerini vermişlerdir. Dini inançları gereği inandıkları kötü ruhlardan korunmak amaçlı isimler verdikleri de bilinmektedir. Şöyle bir gelenekte vardır bir ailenin daha önceki çocukları ölmüş ise yeni doğan çocuklara “Duran, Dursun vb.” isimler vermişlerdir. Böylelikle yeni doğan çocuğun erken vefat etmeyeceğine inanmak istemişlerdir. Bazı araştırıcılara göre Eski Türk devrinde isim verme geleneği doğar doğmaz yapılmazdı. Doğan çocuğun bir kahramanlık yapması beklenirdi. Bunun en belirgin örneği ise Alp Er Tunga destanında anlatılan kahramanımız Alp Er Tunga’dır. Destanı hatırlayacak olursak Alp Er Tunga henüz çocuk yaşlarda (7-9) ormana gitmiş ve şu ana kadar öldürülmemiş olan Tunga kaplanını öldürmüştür. Sonra Tunga postuyla evine döndüğünde ona şaman tarafından Alp Er Tunga adı vermiştir. Şamanlar sadece...

Yuvarla (Sosyal Sorumluluk Projesi)

Bugün sizlere ne tarih anlatacağım ne de kişisel gelişim. Bugün sizlere Yuvarla adlı uygulama ile nasıl daha yaşanabilir bir Türkiye'ye yaratabileceğimizi anlatacağım. Yuvarla adlı uygulamayı app store veya play store uygulamalarından indiriyoruz. Kart bilgilerimizi güvenli bir şekilde girip onaylatıyoruz. Sonrası ise basit. Sisteme tanıttığınız kartınızla yaptığınız her alışverişte paranız yuvarlanıp arada olan küsuratlar uygulamada seçtiğiniz yardım vakfına yatırılıyor. Böylece küsuratlarınız daha yaşanabilir dünya ve Türkiye yaratabilir. Bir örnekle açıklayacak olursak yaptığınız alışveriş diyelim ki 24.75 tuttu. Bunu 25'e tamamlayıp 0.25 kuruşluk farkı seçtiğiniz vakıflara gönderilir. Son olarak tek kötü tarafı aşağıda listesini koyacağım kartlardan başka kartı henüz kabul etmemesidir. Türkiye İş Bankası: Bireysel Bankamatik ve Kredi Kartları QNB Finansbank: Bireysel Kredi Kartları TEB: Bireysel Kredi Kartları

İslam Öncesi Dönemde Türklerde Eğitim

İslam Öncesi Türkler’de eğitim var mıydı? Varsa nasıldı? Yoksa neden yoktu? Gelin beraber inceleyelim. Öncelikle eğitim nedir sorusuyla başlamalıyız sanırım. Çünkü eğitim denilince akıllarda bir okul ve okutulan dersler canlanıyor doğal olarak. Günümüz şartlarında eğitimin en önemli ortamları olan okullar, bu canlanmanın sağlamasının sebebidir. Hepimizin o sıralardan benzer eğitimleri almasından dolayı bu canlanma gerçekleşmektedir. Fakat eğitimin tanımına bakacak olursanız: Eğitim, okul içi ve dışı belirlenen hedef davranışların kazandırılmasındaki tüm etkinliklerdir. İslam öncesi Türk tarihi için konuştuğumuzda ise okul gibi bir eğitim yuvası muhakkak olması gerekmektedir. Fakat bu eğitim yuvasının içeriği daha çok Cumhuriyet devrimizdeki Köy Enstitüleri’ne benzemektedir. İçeriği daha çok toplumun ihtiyaçlarına yöneliktir. Bildiğiniz üzere İslam öncesi Türk devletleri ağırlıklı olarak göçebe yaşam tarzını seçmişlerdir. Göçebe yaşam tarzının öğretileri doğal olarak askerlik yetenekl...

Tarih Pazarlamak

Tarih pazarlanabilir bir olgu mudur? Tarih pazarlamanın ne gibi katkıları vardır?  Bu tip sorular gündemimizde olmayan sorulardır. Fakat tarih pazarlanması neredeyse günümüzü direkt etkilemektedir. Örneğin doğru olmayan bir tarihi bilginin dizi ve filmler aracılığıyla gerçek gibi gösterilmesi bir tarih pazarlamasıdır. Bu pazarlama sonucu toplum gerçek dışı olan bilgiye "tarihsellik" ekleyebiliyor ve gerçek olduğuna inanabiliyordu. Bunlar günümüzde çok etkin bir şekilde bizlere dizi ve filmler aracılığıyla aktarılıyor. Mesela en basit örneği Osman Gazi'nin fethettiği Karacahisar kalesini Ertuğrul Gazi fethetmiş gibi gösterebiliyor. Bir başka dizi ise Sultan II. Abdulhamid'in  huzuruna gelen İngiliz elçisine tokat atmış gibi gösterilebiliyor. Tarih pazarlama sadece kurgunun değiştirdiği bir pazarlama değildir. Günün ideolojisi ekseninde de bir değişim geçirebilmektedir. Günümüzde yayınlanan dizileri incelerseniz bir siyasi propaganda yaptıklarını görebilirsiniz. Bunla...

Eski Türkler ve Şehircilik

Türkler'in şehirle tanışma serüveni Uygurlar döneminde başladığı bilinir. Bu bir yanılgıdır. Türkler ta Hunlar döneminde şehirlerle tanışmış fakat yaşamaları Uygurlar döneminde başlamıştır. Türklerin ilk şehir kurma düşünceleri 6. yüzyılda Göktürkler döneminde ortaya çıkmış fakat gerçekleşememiştir. Göktürk döneminde Batı Göktürk topraklarında birçok şehir bulunmaktaydı. Yine Göktürk zamanında şehir anlamına gelen "Balık" kelimesinin kullanılması Göktürklerin şehirlerle yakınen ilişki kurduğunu göstermektedir. Göktürkler çiftçilik ve ticarete ehemmiyet arz etmişlerdir bu sebeplerden dolayı tarımı desteklemiş  su kanalları inşa etmiştir. Hunlar zamanında ise durum Göktürklerden farksızdır. Hunlar ise çiftçi ve zanaatkar olan Çinli nüfus için kasabalar kurmuştur. Göktürklerde şehirlere yerleşme fikri ilk kez Kimin Kağan dönemindedir. Kimin Kağan aşırı derece de Çin nüfuzu altına girmiş ve çadır hayatını bırakarak şehir hayatına geçmek istemiştir. Çinlileşmekten korkan Türk...

Kuzguncuk

Kuzguncuk sokaklarını adım adım dolaştık tabiri caizse bugün. Birbirinden güzel mimari eserlerler içimizi okşamış ve gözlerimize bu dünyanın istenilirse güzel yerlere sahip olabileceğini söylemişti. Kuzguncuk öyle güzel bir semtmiş ki daha girişinde ağaçları ile bizi kendimizden geçirmişti. Ağaçlar ile konakların birbirleriyle ahengi gerçekten görmeye değerdi.  Kuzguncuk'un tarihi Roma İmparatorluğu(Doğu Roma ya da Bizans) dönemine kadar dayanmaktaydı. Hatta Kuzguncuk semtinin eski adı "Hrisokeramos"dur. Anlamı ise "Altın Kiremit"tir. Bu ismin veriliş şekli dönemin imparatoru II. İustinos tarafından yaptırılmış olan kilisenin çatısı altın yaldızlı kiremitlerden oluşmuş olduğu söylenmektedir.  Kuzguncuk isminin ise Fatih döneminde buraya gelip yerleşmiş olan Kuzgun Baba isimli veliden gelmiştir. Kuzguncuk günümüzde 3 semavi dini barındıran bir semt olmasıyla dikkat çekmektedir. Hatta İstanbul'un Anadolu yakasında ki ilk Musevi yerleşimi burada olmuştur...

Öykü ve Orhan Veli

Öykü ve Orhan Veli Orhan Veli'yi hepimiz şiirleri ile bilir ve tanırız. Halbuki onun öyküleri ve çevirileri de vardır. Bu hafta içinde okuduğum Hoşgör Köftecisi adı altında Yapı Kredi Yayınlarından yayınlanmış olan kısa ama mutluluk kaynağı olan öykü kitabını edinip, okudum. Bana hissettirdiği aynı şiirinde olduğu gibiydi. Yani öykünün karakterleri içimizden birilerdi. Biri köftecinin garsonu, biri hizmetçi, kömür toplayan çocuklar ve diğerleri. Hep halkın içinden kişiler. Bu özellik Orhan Veli'yi Orhan Veli yapan özelliktir haddim olmayarak. Edebiyat uzmanları çevresinde de Orhan Veli'nin halka düşkünlüğü bilinir. Geçenlerde eğer takip ettiyseniz 13 Nisan günü Orhan Veli'nin 104. doğum günüydü. O gün katıldığım bir sohbette sanırsam çok değerli emekli bir edebiyat öğretmeninin sohbetine nail olmuştum. O gün Orhan Veli'nin doğum günü olması hasebiyle doğal olarak konu Orhan Veli'ydi. Değerli hocamın anlattıkları özetle şöyleydi: Orhan Veli şiirin anlaşılmaz ol...