Ana içeriğe atla

İslam Öncesi Türklerde Aile ve Kadın


İslam öncesi dönemde Türklerde aile nasıldı? İslamiyet öncesi Türklerde kadının konumu neydi? Neredeyse herkesin bildiği “oğuş-urug-boy-bodun” kelimeleriyle açıklamak niyetinde değilim. Gözlemlerime göre bu kelimeler karıştırılmaya çok müsait konumdalar. Gelin şimdi İslamiyet öncesi Türklerde aile ve kadına bakalım.
Öncelikle aile kavramının anlamını vermek gerekiyor sanırım. Aile, biyolojik ilişkiler sonucu, toplumlaşma sürecini başlatan, oluşturulmuş olan maddi ve manevi zenginlikleri kuşaktan kuşağa aktaran ana birimdir.
Eski Türk aileleri birçok çağdaşında ki gibi ataerkil bir yapıdaydı fakat bu ataerkil yapı aile reisi olan babaya geniş yetkiler vermemiştir. Roma ailelerinde aile reisi olan baba ailenin bireylerini kendi malı kabul ederdi. Eski Türklerde böyle bir gelenek olmamıştır. Eski Türkler bozkır medeniyeti mensupları oldukları için erkek bir adım öndedir. Bildiğiniz gibi bozkır hayatı sert ve fiziksel güç istemektedir. Bu sebepten dolayı erkeklerin gündelik yaşamda daha fazla ön plandadırlar. Eski Türklerde çok bilinen hatalardan biri de geniş ailenin fazla görüldüğü hususudur. Halbuki eski Türklerde çekirdek aile daha fazla görülmektedir. Aile reisi (baba) vefat ettiğinde ailenin tüm üyeleri mirasçı konumundadır. Bu durum eski Türklerin çağdaşlarında görülmezdi. 

Eski Türklerde aileyi babadan sonra anne temsil etmekteydi. Bu yüzden gerek aile içinde ve gerekse geniş aile içinde direkt söz sahibidir. Çekirdek aile düzeninde yaşamları onları daha hür yapmaktaydı. Aslında bakarsanız onlar tercihen çekirdek aile şeklinde yaşamamışlardır. Bozkır toplumlarının en önemli uğraşı hayvancılıktır. Hayvancılıkta rahat hareket kabiliyeti istemektedir. Geniş aile ile yaşansaydı Türkler hareket kabiliyetini kaybedebilirlerdi. Bozkır hayatının sert olması doğayla mücadele etmek ve aynı zamanda askeri faaliyetler nedeniyle çocuk teşvikleri yapılırdı. Çünkü ne kadar işgücü ve askeri güç olursa o kadar güçleneceklerdi. Türk ailesi çağdaşlarına göre daha medeni bir görüntüdedir. Mesela o dönemde diğer toplumlarda görülen çocuk satılması veya öldürülmesi söz konusu değildir fakat Grek, Çin, Hint ve nihayet Roma toplumlarında görülmektedir. Aynı dönemde Türklerde kardeşleri ve kızları ile evlenme(Hint ve İran), birbirlerine karılarını satma, kadın eşlerini başka bir erkeğe çocuk yapması için verme(Grek, Hint ve Arap) gibi gelenekler de bulunmamaktadır.

Eski Türklerde kadının konumu ise erkekle eş değerdir. Sosyal ve gündelik hayatta gerekli eğitimleri alan kadınlar erkekler gibi savaşır ve avlanırlardı. Eski Türklerde kadın tabu değildir. Hakan’ın eşi olan Hatun her türlü siyasi faaliyetlere katılırdı. Eski Türklerde kadın erkek ayrımı yapılmazdı. Kadınlar erkeklerin, erkekler kadınların tamamlayıcısı görülmüştür bu sebepten dolayı kadınsız hiçbir iş görülmezdi. Örnek vermek gerekirse Hakan bir buyruk yayınlayacağı zaman Hatun’dan onay almadıkça geçerli olmazdı. Hatun’un siyasi güç olduğunu görmek için tarihi bir olay görmek isteyenlere şu örneği vermek yeterli olacaktır. Doğu Roma İmparatorluğu’ndan Attila’nın sarayına elçilik görevi ile gelen Priscus ve diğerleri Attila’nın eşi Arıkan tarafından saraylarında kabul edilmişlerdir. Aynı zamanda Hatun Hakan’ın bizzat katıldığı her meclise iştirak ederdi. Türklerde işbölümü olmadığı için kadınlar her işi yapmakla mükelleftiler. Çobanlıktan hükümdarlığa kadar her şeyden mükelleftiler. Hatun katıldığı toylarda özgür iradesi ile serbestçe konuşabilirdi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

40. Yazıya Özel Eski Türklerde Sayı Anlamlarının Çıkış Noktaları (3,7,40)

Eski Türklerin dini neydi? İlk bu soru ile başlamak gerekiyor sanırım. Eski Türklerin dini bazı araştırıcılara göre “Gök-Tengri” dini, bazılarına göre ise “Şamanizm” idi. Eski Türklerin yaşadığı coğrafya düşünüldüğünde Şamanist dinlerin yaşadıklarını görebiliriz fakat bu Türklerin Şamanist dinlere mensup olduğunu ispatlamakta yetersiz kalmaktadır. Nerdeyse Şamanizm’in yayıldığı topraklar ile Türklerin toprakları örtüşmektedir. Bu da doğal olarak Türklerin, Şamanizm olarak adlandırılan dine mensup oldukları iddiasını ortaya çıkarmıştır. Fakat İslam öncesi kaynakları incelediğinde Şamanizm dininin tamamının Türklerde görünmediği anlaşılır. Yukarıda da dediğim gibi nerdeyse aynı coğrafyada yaşadıkları için Şamanizm dini ile etkileşmişlerdir. Türklerin “Gök-Tengri” olarak adlandırılan dine inandığının ise birçok kanıtı bulunmaktadır. Göktürk kitabeleri, yaşadıkları çevredeki yüksek mevkilere ibadet anıtları dikmeleri bunlardan bazılarıdır. “Şamanizm inancının doktrine göre; bir din olara...

Son Zamanlarda İzlediğim Filmler

Bu yazıyla beraber ara ara izlediğim filmlerle ilgili görüşlerimi yazacağım ve onlara 1 ile 5 arasında bir puan vereceğim.  1- Good Will Hunting Psikolojik gerilimlerin bolca yer bulduğu bir filmdi. Aslında ilk başlarda pek bir anlam veremedim. Arkadaşımla tartıştıktan sonra daha iyi anladım. Filmi izlememin sebebi ise Robin Williams. Her ne kadar ismini zor aklımda tutsam da oyunculuğunu çok aşırı sevdiğim biri.  Bu filmde de oyunculuğunu konuşturmuş ki e n iyi yardımcı oyuncu oscarını almış bu filmle.  Ben bu filme 5 üzerinden 4 veriyorum. Çünkü Robin Williams. Herkesin aksine filmin hikayesini biraz sıkıntılı buldum. Yani en azından benim için öyleydi çünkü anlatmak istediğini verebildiği düşüncesinde değilim.  2- Masumiyet Zeki Demirkubuz'un kültleşmiş filmlerinden biri olduğu söylenmesi üzerine hadi izleyeyim dediğim bir filmdi. Yeşilçam filmlerine benzettiğim filmin bence en güzel tarafı oyunculuklar idi. Özellikle Haluk Bilginer ve Güven Kıraç'ın o...

Bana, Orhan Veli'ye ve İstanbul'a Dair-2

Şu gürültülü ve karınca misali sürekli hareket halinde olan İstanbul’u bir adım geriden izlediğimiz zamanlarda hangi birimizin aklına onun “İstanbul’u Dinliyorum” şiirindeki mısraları gelmiyor ki. Ne güzel demiş Orhan Veli şiirinde: “… İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı…”  Her bir adım geri çekilip gerçek İstanbul’la baş başa kaldığım da bu şiirler yüzleşirim. Bu   yüzleşmelerime kulaklığımda Fazıl Say ve Seranad Bağcan’ın şarkılarından olan ve Orhan Veli’nin “İstanbul’u Dinliyorum” şiiri kullanılarak bestelenen “İstanbul’u Dinliyorum” şarkısı şahit olurdu. Bu yüzleşmeler bazen çok zevk verirdi. Oturur ve...