Ana içeriğe atla

Türkler ve Kut

Kut anlayışı nedir? Bu konu hakkında çoğunluk tarafından bilinen bir temel bilgi vardır o da şudur: Tanrı tarafından verilen yönetme yetkisi. Evet bu temel bilgi olarak doğrudur. Fakat sadece bu bilgi ile açıklanamayacak kadar da değerlidir. Maalesef ki kut anlayışı bu temel bilgi ile geçiştirilmektedir. Halbuki günümüz siyasetçilerini biraz daha anlayabilmek için kut anlayışını bilmemiz gerektiğini düşünmekteyim. Şimdi aklınızda şu soru olabilir: Günümüz siyasetçileri tanrı tarafından mı seçildi? Tabii ki de bundan bahsetmiyorum. Bahsettiğim şey devlet yönetme geleneğinin günümüze yansımalarıdır. Kut yukarıda da söylediğim gibi devlet yönetme yetkisidir. Fakat bu kut bir sülalenin tüm erkek bireylerine verilirdi(Aşina sülalesi). Bu da doğal olarak birden fazla taht adayı demektir. Bu da daha fazla çatışma ve hatta bölünme demektir. Tahta çıkan hükümdar gücünü artırmak amaçlı diğer taht adayları üzerine sefer yapmıştır. Eğer sefer başarılı olursa hükümdar güçlü bir şekilde tahta oturacaktır. Eğer başarılı olmazsa devlet ciddi bir bölünmeye doğru yol alacaktır.  Bu Osmanlı'nın son dönemlerine kadar neredeyse bu şekilde devam etmiştir. Türkiye Cumhuriyetinde ki tezahürü ise seçilen bir bireyin tüm muhaliflere kendini gösterme çabasıdır. Güçlü olan benim demeye çalışmasıdır. İşte bu vaziyetin kökleri ta Eski Türkler'de bulunan kut anlayışıdır. Bunu anlattıktan sonra  kut anlayışının derinlerine inebiliriz.
Kut,sadece bir toplumu yönetmesi için değil, tüm dünyayı yönetmesi içindir. Bu da yine çokça duyduğumuz Türk cihan mefkuresini ortaya çıkarmaktadır(daha fazla bilgi için bakınız: Osman Turan Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi)
Kut anlayışının Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar devam ettiğini bilmekteyiz.Türk toplumu hep bir karizmatik lider etrafında toplanmıştır. Karizmatik liderde eski Türklerde kut ile olmaktaydı. Karizmatik liderliğe bakacak olursanız tanrısal bir yönünün olduğunu fark edebilirsiniz. Karizmatik lideri etrafında toplanan Türkler güçlenmeye başlamışlardır. Çünkü lidere tam bir bağlılık ile hareket etmekteydiler. Bu da tabiri caizse savaştan savaşa at koşturan bir topluluk için tek vücut olmak demektir. Dolayısıyla başarı demektir. İşte tam burada günümüze gelmemiz gerekmektedir. Demokrasiye aykırı olmasına rağmen bu özellik halen kültürümüzdedir. Türkler halen ve halen tarihten ders çıkarmayıp bir karizmatik lider aramaktadır. Güçlenmek için karizmatik liderin gelmesini beklemekteyiz maalesef. Çünkü geleneğimiz gereği "Güçlü hükümdar güçlü Türk devleti" kültürel kodu işlenmiştir bizlere. Bu özellik toplum için devleti güçlü bir yöneticiye bırakarak günlük hayata yoğunlaşması ile sonuçlanmıştır. Fakat demokrasinin getirdiği kurallar gereği devleti yönetme yetkisi bir yöneticiden çok onu seçen halktadır. Yani demokrasi ile yönetilen bir ülkede en güçlü söz halktadır. Günümüzde ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bunun çatışmasını yaşamaktayız . Tabii ki bu benim naçizane görüşüm. Fakat geçmişten gelen bu güçlü gelenek ile demokrasinin değerleri aradan neredeyse 100 yıl geçmesine rağmen bağdaşmamıştır. Bu karizmatik lider anlayışının getirdiği durum günümüz devlet yöneticilerinin "daha güçlü bir şekilde devleti ben yönetmeliyim"  tarzında karşımıza çıkmaktadır.
Sonuç olarak geleneğimizden gelen bu anlayış ve kültür kodları günümüzde bizlerle devam etmektedir. Belkide son zamanlarda olan başkanlık sistemine bu taraftan bakmak bir şeylerin beyinlerimizde oturmasını sağlayabilir.

Not: Bu karışık yazı için hepinizden özür diliyorum.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

40. Yazıya Özel Eski Türklerde Sayı Anlamlarının Çıkış Noktaları (3,7,40)

Eski Türklerin dini neydi? İlk bu soru ile başlamak gerekiyor sanırım. Eski Türklerin dini bazı araştırıcılara göre “Gök-Tengri” dini, bazılarına göre ise “Şamanizm” idi. Eski Türklerin yaşadığı coğrafya düşünüldüğünde Şamanist dinlerin yaşadıklarını görebiliriz fakat bu Türklerin Şamanist dinlere mensup olduğunu ispatlamakta yetersiz kalmaktadır. Nerdeyse Şamanizm’in yayıldığı topraklar ile Türklerin toprakları örtüşmektedir. Bu da doğal olarak Türklerin, Şamanizm olarak adlandırılan dine mensup oldukları iddiasını ortaya çıkarmıştır. Fakat İslam öncesi kaynakları incelediğinde Şamanizm dininin tamamının Türklerde görünmediği anlaşılır. Yukarıda da dediğim gibi nerdeyse aynı coğrafyada yaşadıkları için Şamanizm dini ile etkileşmişlerdir. Türklerin “Gök-Tengri” olarak adlandırılan dine inandığının ise birçok kanıtı bulunmaktadır. Göktürk kitabeleri, yaşadıkları çevredeki yüksek mevkilere ibadet anıtları dikmeleri bunlardan bazılarıdır. “Şamanizm inancının doktrine göre; bir din olara...

Son Zamanlarda İzlediğim Filmler

Bu yazıyla beraber ara ara izlediğim filmlerle ilgili görüşlerimi yazacağım ve onlara 1 ile 5 arasında bir puan vereceğim.  1- Good Will Hunting Psikolojik gerilimlerin bolca yer bulduğu bir filmdi. Aslında ilk başlarda pek bir anlam veremedim. Arkadaşımla tartıştıktan sonra daha iyi anladım. Filmi izlememin sebebi ise Robin Williams. Her ne kadar ismini zor aklımda tutsam da oyunculuğunu çok aşırı sevdiğim biri.  Bu filmde de oyunculuğunu konuşturmuş ki e n iyi yardımcı oyuncu oscarını almış bu filmle.  Ben bu filme 5 üzerinden 4 veriyorum. Çünkü Robin Williams. Herkesin aksine filmin hikayesini biraz sıkıntılı buldum. Yani en azından benim için öyleydi çünkü anlatmak istediğini verebildiği düşüncesinde değilim.  2- Masumiyet Zeki Demirkubuz'un kültleşmiş filmlerinden biri olduğu söylenmesi üzerine hadi izleyeyim dediğim bir filmdi. Yeşilçam filmlerine benzettiğim filmin bence en güzel tarafı oyunculuklar idi. Özellikle Haluk Bilginer ve Güven Kıraç'ın o...

Bana, Orhan Veli'ye ve İstanbul'a Dair-2

Şu gürültülü ve karınca misali sürekli hareket halinde olan İstanbul’u bir adım geriden izlediğimiz zamanlarda hangi birimizin aklına onun “İstanbul’u Dinliyorum” şiirindeki mısraları gelmiyor ki. Ne güzel demiş Orhan Veli şiirinde: “… İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı…”  Her bir adım geri çekilip gerçek İstanbul’la baş başa kaldığım da bu şiirler yüzleşirim. Bu   yüzleşmelerime kulaklığımda Fazıl Say ve Seranad Bağcan’ın şarkılarından olan ve Orhan Veli’nin “İstanbul’u Dinliyorum” şiiri kullanılarak bestelenen “İstanbul’u Dinliyorum” şarkısı şahit olurdu. Bu yüzleşmeler bazen çok zevk verirdi. Oturur ve...