Hukukun
Üstünlüğü
“Hukukun Üstünlüğü” hukuk kurallarının herkese eşit
ve adaletli olarak uygulanmasına verilen kavramdır. Bu kavramın uygulanabilmesi
için ise olan yasanın herkes tarafından kabul ediliyor olması gerekmektedir. Bu
kavram ilk kez İngiliz Hukuk çevresi tarafından 13. yüzyılda ortaya atılmıştır.[1] Bu
kavram daha sonraki yıllarda özellikle ulus devlet olgusunun oluşmasından sonra
farklı kavramlarla birleşmiştir. “Hukuk Devleti” kavramı “Hukukun Üstünlüğü”
kavramı ile bütünleşmiştir[2]. Hukukun
Üstünlüğü kavramı insan haklarını içinde barındırmaktadır. “Hukukun Üstünlüğü”
kavramını hayata geçirmek için insanların hak ve sorumluluklarını tam anlamıyla
belirlemek gerekmektedir. Bu yüzden “Hukukun Üstünlüğü” kavramı insan hakları
ve sorumlulukları ile bir bütün halindedir.
İlk
Türk Devletlerinde Hukukun Üstünlüğü
“İlk Türk Devletlerinde hukukun üstünlüğü var mıydı?
Varsa neydi ve nasıl uygulanırdı?” gibi sorular burada direkt karşımıza
çıkmaktadır. Öncelikle “Hukukun Üstünlüğü” kavramının açıklamasına uyan bir
yapı olması için bir yasa ya da hukuk benzeri bir oluşumu olması gerekmektedir.
İlk Türk Devletlerine bu açıdan baktığımızda “Töre” görürüz. Töre, İlk Türk
Devletlerinde sosyal hayatı düzenleyen, devlet kaidelerini belirleyen ve tahta
iniş- çıkış münasebetlerini belirli kurallara bağlayan bir konumdadır. Bu kadar
geniş bir alandan yöneten ve yöneticiyi direkt etkilediğinden dolayı töre ilk
Türklerde adeta anayasadır. Yani tüm ülke mensuplarının uymakta zorunlu olduğu
hukuk kurallarıdır. Bunlardan dolayı İlk Türk Devletlerinde hukukun üstünlüğünü
görmekteyiz. Fakat kavramsal olarak “Hukukun Üstünlüğü” kullanılmamaktadır.
İlk Türk Devletlerinde
devleti kuran ve kaidelerini belirleyen ana unsurun töre olduğunu yukarıda
belirtmiştik. İlk Türk Devletlerinde hukukun üstünlüğünü anlamak için törenin
üzerinde durmamız gerekmektedir. Törenin
herkes tarafından benimsenmiş olması ve herkesin hak ve sorumluluklarını
belirtmiş olması onun üstünlüğünü ortaya koyar niteliktedir. Kağanın töreye
uymak zorunda olması onun hâkimiyetini sınırlamıştır. Bu sınırlama kağanın
aşırı uygulamalardan kaçınmasını sağlamış ve nitekim yönetilen kısmında hak ve
sorumlulukları çerçevesinde hareket etmesini sağlamıştır. Kağan töre gereği
töreyi adaletle uygulamak zorundaydı[3]. “Töre
nasıl belirlenirdi?” sorusunu cevaplandırmak bu konuda oluşacak soru
işaretlerini giderebilir. Eski Türklerde töre üç farklı yolla belirlenirdi.
Bunlar: Halk, kurultay ve kağandır[4]. Halk
geleneği ile törenin belirli kaidelerini oluşturmaktadır. Kurultay(Toy) ise
adeta bir meclis gibi yasama yaparak töre kaideleri oluşturmaktadır. Son olarak
da kağan tek başına yasama çalışmaları ile töre kaidelerini meydana
getirebilmektedir.
[1] Mehmet
Nuri Güler, “Hukukun Üstünlüğü Kuramı Ve İslam’da Hukukun Üstünlüğüne Dair
İlişkin Yaklaşımlar” İslami Araştırmalar Dergisi, Cilt:14, Sayı:2, 2001, s.
211-212
[2] Nasi
Aslan, “Hukukun Üstünlüğü ve İslam Hukuku” İslami Araştırmalar Dergisi,
Cilt:14, Sayı:2, 2001, s.253
[3] Esra
Yakut, “Eski Türklerde Hukuk” s. 405
[4] Esra
Yakut, a.g.e s. 414
Yorumlar
Yorum Gönder