Ana içeriğe atla

Doğrularıyla İpek Yolu


Gündelik hayatımızda çokça duyduğumuz “İpek Yolu” aslında nedir? Nasıl ortaya çıkmıştır? Gerçekten “İpek Yolu” tarihin, ticaretin, kültürün ve ekonominin yolu mudur? Ya da “İpek Yolu” var mıdır? Varsa ne zaman ve nasıl başlamıştır? Yoksa nasıl ortaya çıkmıştır? Gelin beraber inceleyelim ve “İpek Yolu” mefhumunu tanıyalım.

 Aslında “İpek Yolu” mefhumu bize ait değildir. Yani bu tabiri günümüzden yaklaşık 150 yıl önce Alman coğrafyacı ve jeolog olan Ferdinard von Richthofen tarafından kullanılmıştır. İşin ilginç tarafı “İpek Yolu” tabiri daha önce yoktur ve bilinen hiçbir kaynakta geçmemektedir. “İpek Yolu” klasik tanımıyla Çin’den başlayıp Avrupa’ya kadar uzanan ticaret yollarının tamamına verilen ismidir diye bilinmektedir. Bu yanlış bir tanımdır. “İpek Yolu” tabirini ortaya atan araştırmacı “İpek Yolu” tabiriyle sadece bir yolu kastetmektedir. O yol da Doğu Türkistan’dan başlayıp, Maveraünehir’den geçip Akdeniz kıyılarına giden yoldur. Maalesef ki bu tabir dünyada ve ülkemizde çok popüler olmuş ve anlam kayıpları yaşamıştır. Hatta ilmi araştırıcılar bu tabirle tüm Asya ve Türkistan tarihini açıklamaya çalışmışlardır. Yine bu tabir; tarihi, coğrafi ve kültürel esaslarıyla çok sorunludur. Çünkü popülerliğin getirdiği “İpek Yolu Kültürü”, “İpek Yolu Sanatı”, “İpek Yolu Mutfağı” vb. farklı alanlar türetmiştir. Hatta ve hatta bu tabir Çin propagandası şekline dönüşmüştür. Hangimizin aklına “İpek Yolu” deyince Çin malları gelmiyor ki? “İpek Yolu” tabirini ortaya atan araştırmacı, bu yolun Han Çini’nin Batı’ya genişlemesiyle oluştuğunu söylemektedir. Bu açıklama tarihi açıdan yanlıştır çünkü Çin tarihi boyunca Doğu Türkistan sınırlarını aşamamıştır(Yerleşmek amaçlı). Bu yolun Batı tarafı yani Maveraünehir ve Hindistan’dan Akdeniz’e giden yolları Büyük İskender zamanında oluşmuş olabilir.  Fakat İskender hiçbir şekilde Doğu Türkistan’a ve Çin’e geçememiştir. Dolayısıyla İskender zamanında açılan yollar Çin ile doğrudan bağlantılı değildir. Bu yolu açan ikinci önemli olay olarak miladın başlarında zayıflayarak Batı’ya olan Hun göçleridir. Hunlar Doğu Türkistan havalisinden Maveraünehir’e doğru kayınca bu ticaret yollarını Doğu Türkistan’la birleştirmişlerdir. Doğu Türkistan ile birleşen ticaret yolları kadim düşmanları ve ticaret arkadaşları olan Çin’e ulaşmıştır. Üçüncü önemli olay ise Kuşanların Türkistan’a hâkim olup tüm yolu kontrol altında tutmalarıdır. M.Ö birinci yüzyılda gerçekleşen bu olayın önemi ise bu yoldaki ticaretin ilk defa tek bir devlet kontrolüne geçmesidir.

Peki daha önce Çinliler ve Türkistan sakinleri ticaret yapmıyorlar mıydı? Tabii ki de yapıyorlardı fakat “İpek Yolu” üzerinden değil. Kaynaklarda geçen iki önemli ticaret yolu mevcuttu. Bu yollar Türk göç yolları ile örtüşmektedir. Hazar’ın kuzeyinden Kaşgar’a kadar gelen ticaret yoludur diğeri Şam ve Antakya’dan başlayarak Hazar’ın güneyini kullanarak Çin içlerine kadar giden ticaret yoludur. ( Bu yol İpek Yolu olarak anlattığım yola çok benzemekte olduğunun farkındayım, fakat bu yol güney eksenlidir yani bu yolda ki kervanlar Maveraünehir’e uğramadan direk Doğu Türkistan’a ve oradan Çin’e gidebilmekteydiler.)

Bugün ki anlamda “İpek Yolu” Çin’den dışarı giden bütün yollar olarak adlandırılmaktadır.  Bu da “İpek Yolu” tabirinin yanlışlarla dolmasına olanak sağlamaktadır.

Sonuç olarak “İpek Yolu” tabiri mahiyeti bilinmeden, gelişi güzel kullanılan bir terim olarak karşımıza çıkmaktadır.  “İpek Yolu”nun açılması Çin tarafından değil, Doğu-Batı istikametinde çokça hareket eden toplumlar tarafındandır.

Kendime örnek olarak aldığım sayın hocam Kürşat Yıldırım'a bu güzel çalışmaları bize sunduğu için teşekkür etmeyi borç bilirim. 
KAYNAKLAR
Kürşat YILDIRIM- İpek Yolu Mefhumundaki Doğrular ve Yanlışlar – Yükselen İpek Yolu 2. Cilt  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

40. Yazıya Özel Eski Türklerde Sayı Anlamlarının Çıkış Noktaları (3,7,40)

Eski Türklerin dini neydi? İlk bu soru ile başlamak gerekiyor sanırım. Eski Türklerin dini bazı araştırıcılara göre “Gök-Tengri” dini, bazılarına göre ise “Şamanizm” idi. Eski Türklerin yaşadığı coğrafya düşünüldüğünde Şamanist dinlerin yaşadıklarını görebiliriz fakat bu Türklerin Şamanist dinlere mensup olduğunu ispatlamakta yetersiz kalmaktadır. Nerdeyse Şamanizm’in yayıldığı topraklar ile Türklerin toprakları örtüşmektedir. Bu da doğal olarak Türklerin, Şamanizm olarak adlandırılan dine mensup oldukları iddiasını ortaya çıkarmıştır. Fakat İslam öncesi kaynakları incelediğinde Şamanizm dininin tamamının Türklerde görünmediği anlaşılır. Yukarıda da dediğim gibi nerdeyse aynı coğrafyada yaşadıkları için Şamanizm dini ile etkileşmişlerdir. Türklerin “Gök-Tengri” olarak adlandırılan dine inandığının ise birçok kanıtı bulunmaktadır. Göktürk kitabeleri, yaşadıkları çevredeki yüksek mevkilere ibadet anıtları dikmeleri bunlardan bazılarıdır. “Şamanizm inancının doktrine göre; bir din olara...

Son Zamanlarda İzlediğim Filmler

Bu yazıyla beraber ara ara izlediğim filmlerle ilgili görüşlerimi yazacağım ve onlara 1 ile 5 arasında bir puan vereceğim.  1- Good Will Hunting Psikolojik gerilimlerin bolca yer bulduğu bir filmdi. Aslında ilk başlarda pek bir anlam veremedim. Arkadaşımla tartıştıktan sonra daha iyi anladım. Filmi izlememin sebebi ise Robin Williams. Her ne kadar ismini zor aklımda tutsam da oyunculuğunu çok aşırı sevdiğim biri.  Bu filmde de oyunculuğunu konuşturmuş ki e n iyi yardımcı oyuncu oscarını almış bu filmle.  Ben bu filme 5 üzerinden 4 veriyorum. Çünkü Robin Williams. Herkesin aksine filmin hikayesini biraz sıkıntılı buldum. Yani en azından benim için öyleydi çünkü anlatmak istediğini verebildiği düşüncesinde değilim.  2- Masumiyet Zeki Demirkubuz'un kültleşmiş filmlerinden biri olduğu söylenmesi üzerine hadi izleyeyim dediğim bir filmdi. Yeşilçam filmlerine benzettiğim filmin bence en güzel tarafı oyunculuklar idi. Özellikle Haluk Bilginer ve Güven Kıraç'ın o...

Bana, Orhan Veli'ye ve İstanbul'a Dair-2

Şu gürültülü ve karınca misali sürekli hareket halinde olan İstanbul’u bir adım geriden izlediğimiz zamanlarda hangi birimizin aklına onun “İstanbul’u Dinliyorum” şiirindeki mısraları gelmiyor ki. Ne güzel demiş Orhan Veli şiirinde: “… İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul`u dinliyorum, gözlerim kapalı…”  Her bir adım geri çekilip gerçek İstanbul’la baş başa kaldığım da bu şiirler yüzleşirim. Bu   yüzleşmelerime kulaklığımda Fazıl Say ve Seranad Bağcan’ın şarkılarından olan ve Orhan Veli’nin “İstanbul’u Dinliyorum” şiiri kullanılarak bestelenen “İstanbul’u Dinliyorum” şarkısı şahit olurdu. Bu yüzleşmeler bazen çok zevk verirdi. Oturur ve...