TARİHTEN VE İSTANBUL'DAN NEDEN HABERSİZİZ?
İstanbul’dan
habersiz olmamızın birçok bahanesi bulunmaktadır. Tabi ki bu bahanelerin tamamı
bahane değildir. Maddi ve manevi birçok bahaneler sıralayabiliyoruz. En önemli bahanemiz ise cahilliğimizdir.
Cahil olarak gezdiğimiz bir tarihi alanı kafamızda tarihte ki önemine yakışır
yere yerleştiremiyoruz. Bu biraz bizim biraz da eğitim sistemimize bağlı
sorunlardandır. İstanbul’dan habersiz olmamızın diğer bir sorunu ise
üşengeçliktir. Günümüz İstanbul’u çok büyük bir alanı kapsamaktadır. Doğal
olarak da İstanbul’un muhtelif yerlerinde barınmak durumundayız. Şehrimizin en
büyük derdinin ulaşım olduğu gerçeği ise insanlarımızın tarihi alanlara
ulaşmalarında zorluklar çıkarmaktadır. Bu zorluklar bizlerin üşengeçliğini
biraz daha arttırmaktadır Bu duruma kişisel olarak baktığımda ise tek başıma
gezmeyi sevmediğimden ötürü İstanbul’dan habersiz kalıyorum. Fakat bu tamamen
İstanbul’dan habersiz kaldığım anlamına gelmemektedir. İstanbul tarihin kendisi
olmasından dolayı ben ve benim gibi tarih okuyan arkadaşlarımızın ister istemez
bu tarihi kent ile ilişkiler kurduk, kurmaktayız ve kurmaya devam edeceğiz.
Bu
durumdayken müfredatımızın sahadan çok dersliklerde tarih öğretme ısrarı bu tip
durumların müsebbibidir. Aynı durumdan
maalesef ki Kültür ve Turizm Bakanlığı da sorumludur. Çünkü tarihi
alanlarımızda bilgilendirmeler ya bulunmamakta ya da çok az bulunmaktadır. Bu durumda insanlarımızın gezdiği tarihi
alanlardan bihaber olmalarına neden olmaktadır. Bu durumda başta İstanbul olmak
üzere birçok tarihi yaşatan şehrimizde ki eserlere ilgili bilgilendirmeler
yapılmalıdır. Kitabelerin Latin harflerine transkripsiyonları yapılmalıdır. Bu
yetersizlikler içinde iken maalesef ki bir de bizlerin bilgisizliği eklenince
gezip gördüğümüz yerlerin bile kafamızda bir şablonu oluşmamaktadır. Bu sorunumuzun sadece İstanbul özelinde
olmaması bizlere çok önemli bir haber vermektedir. Bu haber naçizane yorumum
ile tarih eğitiminin beklenilen düzeyde olmamasıdır.
Sonuç
olarak tarih eğitiminin sahaya önem vermemesi, tarihi alanlarda bilgi
yetersizliği ve kişilerin bilgilere ulaş(a)maması bizleri tarihten habersiz
duruma getirmektedir. Bu ve bunun gibi sorunların acilen çözülmesi, gerek
tarihi şehirlerden habersizliği önleyecek ve gerekse de tarihi dokuların
korunmasını sağlayacaktır.
İstanbul, Nevşehir, Denizli, Şanlıurfa, Gaziantep ve tabii ki Hatay yani tarihsel ve gerçek adıyla Antakya tanınmalıdır. Çünkü bu şehirler bu kadim toprakların ana damarlarını oluşturmaktadır. İstanbul, 2 imparatorluğa ev sahipliği yapmış bir şehirdir yani yaklaşık 2000 sene bilinen dünyayı yönetmiştir. Nevşehir'in Kapadokya'sı ve yeraltı şehirleri orayı tanımak için yeterince sebeptir zaten. Denizli, birbirinden güzel antik kentleri içerisinde barındırıyor. Roma şehirciliğinin günümüze gelmiş en güzel örneklerini bizlerle buluşturmuştur. Bu toprakları anlamak için Babil'den Hitit'te Roma'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar kurulan her devleti anlamak gerekli aslında. Çünkü bugün yaşadığımız her şey dün yaptığımız bir eylemin sonucudur. Tarihin açıklamasını okursanız, orada göreceğiniz gibi neden sonuç ilişkisi içinde gerçekleşen olaylar bütünüdür tarih. Şanlıurfa'yı söylemeye gerek yok galiba. Sadece bu toprakları anlamak için değil bilinen insanlık tarihini anlamak için Urfa topraklarına gidip o toprakları tanımalıyız. Gaziantep, Roma şehirciliğinin belki de bugüne bıraktığı en güzel şey mozaikleridir. Bu mozaikleri özellikle Antep ve Antakya'da göreceksiniz. Antakya... Onu anlatmak bana düşecek galiba. Türk tarihçiliğinde şehir tarihçiliği hiç gelişmemiş durumda. Sadece İslam Ansiklopedisinde şehirlerin maddelerinden ibaret. Antakya gibi tarihi yaşamış bir şehrin neden bir kitabı olmaz. Bunu yazmaya aday olmak istiyorum. Antakya'yı neden görmeniz gerektiğini daha önce iki yazıda anlatmıştım bence onlara bir gidin ve Antakya merağınızı kamçılayın.
Linklerini de şuraya bırakayım isterseniz:
Antakya
Antakya - 2
Yorumlar
Yorum Gönder