Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Çaresizlik

İnsan çaresiz olduğunda ne yapmalı? Yoksa cidden bireysel bağlamda çaresizlik var mıdır? Bana sorarsanız bireysel bağlamda çok ekstra olaylar haricinde bir çaresizlik yoktur. Sadece insanın acziyetini bağladığı bir sığınaktır çaresizlik. Evet acziyetini bağladığı sığınak yani sadece bir bahanedir. Acz kelimesini ne zaman görsem aklıma Cahit Zarifoğlu'nun şu mısraları düşer: "Seçkin bir kimse değilim İsmimin baş harfleri acz tutuyor Bağışlamanı dilerim." Evet aciz olduğumuz doğrudur. Bir şeyleri yapamaya biliriz. Çünkü insan her alana yetişecek düzeyde bir varlık değildir. İnsanın sınırları vardır, tabii sınırları vardır. Fıtratından gelen sınırları vardır, sabrının sınırı vardır, azminin sınırı vardır, sevgisinin sınırı vardır. Düşündükçe bir çok duygumuzun ve yeteneğimizin sınırı olduğunu fark ederiz. Önemli olan bu farkındalığa ulaşmaktır. Şimdi şu satırlarda kendimle çeliştiğimi düşünebilirsiniz. Acz ile çaresizlik aynı anlamdadır deyişleriniz kulaklarımda. Fakat...

Çocukluğum

Daha önce eğitim hayatımı anlatmıştım. İslam öncesi Türk tarihi çalışacak bir kişioğlu için çok uygun bir eğitim hayatı geçirdiğim doğrudur. Göç kavramını yaşayarak öğrendim.  Anılar üzerinde hafızam çok kötüdür. Çocukluğuma dair neredeyse hiç bir şey hatırlamıyorum desem yeridir. Sadece ailemin anlattıklarıyla biliyorum.  Dün ne yaptığını doğru dürüst hatırla(ya)mayan biri olduğum doğrudur.  Ailemin anlattıkları ile başlayıp yetiştiğim çevreyi betimlemeye çalışayım.  Öncelikle ilkokul terk anne ve babanın çocuğu olarak yaşama başladım. Konuşma ve yürümeye geç başlamışım. Galiba Freud'un tezini doğrulayan bir hayat yaşıyorum. Bir gelişim adımını geçemeyince diğerini de yapamı yorsunuz. Bu aksaklık gelişimim açısından etkisini gösterdiği şu günlerde daha iyi anlıyorum. Fakat yürümeye ve konuşmaya başladıktan sonra tahmin ettiğiniz gibi rahat durmazmışım. Ev yakma girişiminden çocuk bezlerini sokaklara fırlatmaya kadar her şeyi yapmışım. Biraz daha büyüyünce iş...

Bir Garip İsmail'in Eğitim Hayatı

Çocukluğum çok sıra dışı geçmişti. Özellikle eğitim hayatım çok göçebe idi. Ana sınıfın maddi imkansızlıklardan gidememiştim. Birinci sınıfa geldiğimde ise ilk dönemi Kıbrıs'ta ikinci dönemi ise Antakya'da okumuştum. İkinci sınıfı da Antakya'da geçirdikten sonra üçüncü sınıfın başında tekrardan Kıbrıs yollarını tutmuştum. Üçüncü ve dördüncü sınıfı aynı okulda okumayı başardıktan sonra beşinci sınıfı bu sefer Kıbrıs'ta başka bir okulda bitirdim. Altıncı sınıfa geçtiğimde ise yine yeni yeniden okul değiştirmiştim. Altıncı sınıf sonunda Kıbrıs'ta ki eğitim hayatım sona gelmişti. yedi ve sekizinci sınıfı Antakya'da birinci sınıfın ikinci yarısı ile ikinci sınıfı okuduğum sınıfta okudum. İkinci sınıfta kazandığım dostluklarım en iyi dostluklarımdır. Hala en iyi arkadaşlarım olan Edip ve Hikmet'le o dönemde tanışmıştım. İşte bu ahval içinde altıncı sınıfta Kıbrıs'ta okurken Kıbrıs'ta kalacağımı düşünerek girmediğim sınav dolayısıyla lise hayatım da salla...

Kendini Geliştirmek

Bir Tarih öğrencisi olarak şu günlerde ki tek amacım kendimi geliştirmek. Tarihte kendinizi geliştirmek istiyorsanız öncelikleriniz olmak zorunda. Mesela akademik hayatta tarihle ilgilenecekseniz tabi ki ilk çözmeniz gereken ilgilendiğiniz alana yardımcı olacak güncel ve tarihi dillerdir. Kendimden örnek verecek olursam İngilizce, Latince, Grekçe, Almanca ve daha fazla dilleri öğrenmek istiyorum.  Eğer kendinizi geliştirmek sadece tarih malumatınızı en güncel ve en doğru şekilde bulundurmak ise doğru kaynaklardan doğru okumalar yapmak gerekmekte. Nitekim bu kişisel gelişim diğer alanlar içinde böyledir ki bazı bölümlerde yabancı dil olmazsa olmazdır. Kendimi geliştirmek sadece dil ve tarih malumatı değil tabi ki. Güzel ve akıcı konuşmak yani hitabet, jest ve mimik kontrolleri ve anlamları yani beden dili, oturma, kalkma, topluluk içinde davranma yani nezaket ve uzatılacak onlarca yaniler. Mesela benim bu blogu açmamın amacı tamamen kendimi geliştirmek. Yazı yazabilme yeteneğinin...

Acı ve Sevinç

Geçenlerde saygı değer Edebiyat ve Sanat Kürsüsü adlı kulübün bireyleri ile tartıştığımız "Acı mı daha önemli Sevinç mi?" konulu münazaramızı sizlere sunmak  istiyorum. Kimimize göre acı kimimize göre sevinç önemlidir bu geçmişte de böyledir gelecekte de böyle olacaktır. Hangi taraftan ve olaya nasıl baktığımız çok önemlidir.  Sevinç hayatımızın yegane amacı konumundadır. Çok sofistike düşünenler haricinde çoğu insan günün sonu yada yaşamının sonu  sevinçli olsun ister.  Peki neden yaşamın herhangi bir anında sevinçli olmayız? Daha doğrusu neden hep birşeyin sonu güzel olsun isteriz?  Tüm olay aslında burada başlıyor.  Acı ise gününü hiç eden bir etkidir fakat sonraki günlerine direk etki etme gücü vardır.  Acı can yakar ve tecrübe kazandırır. Peki acının kazandırdığı tecrübeler sonraki günlerine etki ediyorken sevinç duygusunun anlık olması onun yetersiz bir duygu olduğunu göstermez mi?  Ben naçizane hayat tecrübemde etkisi günlerce s...

Kavimler Göçü

 Hunlar önderliğinde ki Türk boylarının batıya göçleri neticelerinden dolayı  Dünya ve Avrupa tarihi için önemlidir. Bildiğiniz üzere 375 yılında ki Kavimler Göçü olayını batıya göçen Türk boylarının önünde ki kavimleri yerinden söküp batıya doğru göç etmelerini sağlaması ile başlamıştır. Peki neden Türk boyları batıya doğru göçtüler sorusunu duyar gibiyim. Bu sorunun birden fazla cevabı vardır ve şöyle sıralayabilirim. Bildiğiniz gibi Türkler bozkır kültürüne sahiptiler. Bozkır kültüründe hayvancılık en önemli gelirdir. Doğudan gelen baskılar  Türkleri Türkistan bölgesinin batısına göç etmelerini ve nüfusun kalabalıklaşmasını sağlamıştır. Nüfus kalabalıklaşınca hayvancılık yapılacak alan ve insanların yerleşeceği alan zorluklar çıkarmaya başlamıştır. Bu zorlukları aşmanın en kolay yolu müsait olan topraklara göç etmektir. Türk boyları da gerekeni yaparak göç etmişlerdir. Hazar gölünün kuzeyinden Avrupa'ya doğru göç eden bu Türk boyları gerek Kavimler Göçü'ne gere...

İstanbul

İstanbul öyle güzel bir şehir ki onun kalabalığını bile özlüyorsunuz. İstanbul öyle güzel bir şehir ki hayatınızın vazgeçilmez şehri oluyor. İstanbul, İstanbul ve bir daha İstanbul... İşte kurşun kubbeler şehri İstanbul’dasın Havada kaçan bulutların hışırtısı Karaköy çarşısından geçen tramvayların camlarına yağmur yağıyor Yenicami, Süleymaniye arkalarını kirli bir göğe vermişler Hiç kımıldamıyorlar Ayasofya elleriyle yüzünü kapamış bütün iştahıyla ağlıyor İnsanlar sokak sokak, çarşı çarşı, ev ev İnsanlar sırt sırta, omuz omuza verip durmuşlar Boyunları bükük Yorgun, asabi, kederli, kindar Yığın yığın olmuşlar hepsi köprünün açılmasını bekliyor Bir anda şehrin dört bucağına akacaklar Bir anda iki ayrı kıta da ki insanlar gibi Fatihliyle Beşiktaşlı sarmaş dolaş olacaklar İşte İstanbul böyle şiire dönüşüp İlhan Berk'in kaleminden kağıda akmıştır. İstanbul Tarihin gölgesinde ki ışık Boğazın suyunda ki koku İstanbul Emirgan'da lale Üsküdar...