Ana içeriğe atla

Çocukluğum

Daha önce eğitim hayatımı anlatmıştım. İslam öncesi Türk tarihi çalışacak bir kişioğlu için çok uygun bir eğitim hayatı geçirdiğim doğrudur. Göç kavramını yaşayarak öğrendim. 
Anılar üzerinde hafızam çok kötüdür. Çocukluğuma dair neredeyse hiç bir şey hatırlamıyorum desem yeridir. Sadece ailemin anlattıklarıyla biliyorum.  Dün ne yaptığını doğru dürüst hatırla(ya)mayan biri olduğum doğrudur. 
Ailemin anlattıkları ile başlayıp yetiştiğim çevreyi betimlemeye çalışayım. 

Öncelikle ilkokul terk anne ve babanın çocuğu olarak yaşama başladım. Konuşma ve yürümeye geç başlamışım. Galiba Freud'un tezini doğrulayan bir hayat yaşıyorum. Bir gelişim adımını geçemeyince diğerini de yapamıyorsunuz. Bu aksaklık gelişimim açısından etkisini gösterdiği şu günlerde daha iyi anlıyorum. Fakat yürümeye ve konuşmaya başladıktan sonra tahmin ettiğiniz gibi rahat durmazmışım. Ev yakma girişiminden çocuk bezlerini sokaklara fırlatmaya kadar her şeyi yapmışım. Biraz daha büyüyünce işler değişmiş tabi ki. Sülalemin din tutkusu çocukluğumun yaşanmasını engellemişti. Aile apartmanında yaşıyorken yaşıtlarım genellikle kız kuzenlerimdi. Sülalemde ki kişilerin daha ergenlik döneminden çok uzak olmasına rağmen kızlarıyla erkek olmam dolayısıyla yakınlaşmamı istemiyorlardı. İlk sosyalleşememe darbemi burada yemiş olmam gerekiyor. İlk başta dinlemeyip yakınlaşmaya çalışsam da hep dayak yiyerek yerime oturmuşum. Biraz daha büyüdüğümde ise etrafımda ki herkesin anasınıfına gitmesi içimi acıtmıştı. Etrafımda ki herkes anasınıfına giderken ben evdeydim. Sonra ilkokul başladı ve ilk sosyalleşmem burada oldu. İlk el becerisi kazanmam bu sıralarda oldu. Önce el yazısı sonra düz yazı öğrenme kararsızlığını bu dönemde yansıttı sistem üzerimize. El yazısını yeni yeni öğreniyorken bir anda düz yazıya dönmüştük. Bu sırada ilk göçümde gerçekleşmişti. Bir sene daha geçtiğinde artık 8 yaşındaydım. Tekrar sevdiğim topraklarda Antakya'daydım. Bu sırada ilk bisikletimi almıştım. Hemen evimizin yan tarafında ki mezarlığa bisiklet sürmeye giderdik hafta sonları. O mavi bisikletin hayatımda ki yeri çok farklıdır. Fırsatım olsa o bisikleti saklamak isterdim. Üçüncü sınıfa geçtiğimde bir göç hareketi daha gerçekleşmişti. Tekrardan Kıbrıs'a dönmüştüm. Bu git geller hem eğitimime hem sosyal çevreme büyük zarar göstermişti. Bu dönemde ilk hoşlanma duygumu yaşamıştım. Yanlış hatırlamıyorsam Serap adlı birinden hoşlanıyordum. Kendisi sınıf arkadaşımdı her gün kendisini görüyordum. Dördüncü sınıf dönemimde ise hatırladığım tek şey fen bilgisi dersinin hocasının şu sözleri  " Eğer o telefonları ceplerinizde taşımaya devam ederseniz ileride çocuğunuz olmayacak." demesiydi.
5. sınıfta ise Kıbrıs içinde göç etmiştim. Asıl arkadaşlıkları bu dönemde edinmiştim. Bu dönemde kolumu kırmış yine bu dönemde bisikletten uçmuştum. Bu dönemde hayatımı etkileyen Oğuz hocamla tanıştım.

Kabaca ilkokulu bitirene kadar hatırladığım ve anlatılan anılarım böyleydi.  Devamını yazmak nasip olur umarım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

40. Yazıya Özel Eski Türklerde Sayı Anlamlarının Çıkış Noktaları (3,7,40)

Eski Türklerin dini neydi? İlk bu soru ile başlamak gerekiyor sanırım. Eski Türklerin dini bazı araştırıcılara göre “Gök-Tengri” dini, bazılarına göre ise “Şamanizm” idi. Eski Türklerin yaşadığı coğrafya düşünüldüğünde Şamanist dinlerin yaşadıklarını görebiliriz fakat bu Türklerin Şamanist dinlere mensup olduğunu ispatlamakta yetersiz kalmaktadır. Nerdeyse Şamanizm’in yayıldığı topraklar ile Türklerin toprakları örtüşmektedir. Bu da doğal olarak Türklerin, Şamanizm olarak adlandırılan dine mensup oldukları iddiasını ortaya çıkarmıştır. Fakat İslam öncesi kaynakları incelediğinde Şamanizm dininin tamamının Türklerde görünmediği anlaşılır. Yukarıda da dediğim gibi nerdeyse aynı coğrafyada yaşadıkları için Şamanizm dini ile etkileşmişlerdir. Türklerin “Gök-Tengri” olarak adlandırılan dine inandığının ise birçok kanıtı bulunmaktadır. Göktürk kitabeleri, yaşadıkları çevredeki yüksek mevkilere ibadet anıtları dikmeleri bunlardan bazılarıdır. “Şamanizm inancının doktrine göre; bir din olara...

Deneme-1

Bazılarımız için yaşam vazgeçilmezdir fakat yine bazılarımız için yaşam sadece mücadele içinde geçmiştir. Bu mücadele hali herkesin inancına bağlı olarak farklı yorumlanabilecek bir durum olduğunun farkında olmakla birlikte,  işin diğer ve daimi ucu olan gelecek muamması inançtan uzak bir şekilde sadece bu dünyada biz insanların yarattığı bir meseledir.  Bu mesele yediden yetmişe tüm dünya ülkelerinin ortak sorunlarından biri durumundadır. Amerika'nın gençleri de güzel Türkiye'mizin gençleri de ve tabii olarak Üçüncü Dünya Ülkelerinin gençleri de bu muammanın içindedir. Bu meseleyi basit düzeyde ikiye ayırmak gerekir bu noktada. Birinci kol için genel olarak gezegenimizin gittiği noktadır daha doğrusu nereye gittiği kestirilemeyen noktadır diyebiliriz. Diğer bir kolu ise evrensellikten çok ulusallık ve hatta bireysellik taşımaktadır, o da hepinizin malumu olduğu gelecek kaygısıdır. Gelecek kaygısını yaratan birçok koşul olmakla birlikte en önemli koşulu olarak bireyin gelece...

Son Zamanlarda İzlediğim Filmler

Bu yazıyla beraber ara ara izlediğim filmlerle ilgili görüşlerimi yazacağım ve onlara 1 ile 5 arasında bir puan vereceğim.  1- Good Will Hunting Psikolojik gerilimlerin bolca yer bulduğu bir filmdi. Aslında ilk başlarda pek bir anlam veremedim. Arkadaşımla tartıştıktan sonra daha iyi anladım. Filmi izlememin sebebi ise Robin Williams. Her ne kadar ismini zor aklımda tutsam da oyunculuğunu çok aşırı sevdiğim biri.  Bu filmde de oyunculuğunu konuşturmuş ki e n iyi yardımcı oyuncu oscarını almış bu filmle.  Ben bu filme 5 üzerinden 4 veriyorum. Çünkü Robin Williams. Herkesin aksine filmin hikayesini biraz sıkıntılı buldum. Yani en azından benim için öyleydi çünkü anlatmak istediğini verebildiği düşüncesinde değilim.  2- Masumiyet Zeki Demirkubuz'un kültleşmiş filmlerinden biri olduğu söylenmesi üzerine hadi izleyeyim dediğim bir filmdi. Yeşilçam filmlerine benzettiğim filmin bence en güzel tarafı oyunculuklar idi. Özellikle Haluk Bilginer ve Güven Kıraç'ın o...