Uzun bir aradan sonra tekrar bir yazı ile karşınıza çıkacağım için heyecanlıyım. Üniversite hayatımı anlatacağım bir yazı dizisi yazmayı planlıyorum. Önce bu düşüncenin nasıl ortaya çıktığından bahsetmemiz gerekiyor sanırsam. Öğrencilerimle sohbet ederken fark ettim bu konunun ilgi çekici olduğunu. Hem kişisel anılar içeriyor hem de az da olsa öğrencilere yol gösteriyordu. Tabii öğrenciler bu anılardan yol göstermeleri mi aldılar yoksa kişisel yönleri mi bilemiyorum. Belki bu yazıyı okurlar ve yine belki yorumlarda bu durumlardan bahsetmek isterler. Böylelikle bizde nasıl ve hangi yönde etkilendiklerini öğrenmiş oluruz. İşte bu yazı dizisi düşüncesi öğrencilerle sohbetler içerisinde ortaya çıktı ve şu an kaleme dökülüyor. O zaman başlayalım.
2016 yılının Eylül ayında üniversiteye başladığımda (1 hafta geç) oryantasyon (tanıtım) eğitimini kaçırmıştım. Ama içimdeki merak Marmara Üniversitesi'nin Kadıköy-Göztepe'de bulunan yerleşkesini her yerini öğrenmeme vesile olmuştu. o Oryantasyon eğitimini alan kişilere yerleşkeyi anlatır hatta neyin nerede olduğunu tarif eder duruma gelmiştim. Bu örnekten de görüldüğü gibi en güçlü öğreticinin içinizdeki merak olduğunu söylemek istiyorum. Etrafında neler olup bitiyor merak edin. Bakın, öğrenin, sorun, soruşturun. Bunları yapın lütfen. İşte üniversite hayatım böyle başladı tabii bu merak 4 yıl boyunca hep kaldı ve halen kalıyor. İspatını da şöyle yapayım isterseniz. Geçenlerde bulunduğum semtte (Şırnak-Güçlükonak) kamyon üstüne kamyon geçiyordu. Burası için oldukça hareketli sayılacak günlerden biriydi bu yüzden. Bu kamyonlar toprak, asfalt gibi şeyler taşımaktaydı. Belliydi ki bir yere yol yapıyorlardı. Ama nereye? Meraka sahip olmayan kişilerin bunu düşündüğünü hatta ve hatta fark ettiğini bile düşünmüyorum. Gittim sordum ve öğrendim. Siirt yolunu ve o yol üzerindeki köy yollarını yapıyorlarmış. Öğrenmiş oldum ve çevremde neler olduğunun farkına varmış oldum. Bu ne kazandırıyor biliyor musunuz peki? Ne dediğinizi duyar gibiyim. Bu genel kültür kazandırıyor arkadaşlar. Etrafında olan bitenin farkında olmak yaşadığınız yerin imkanlarından da en üst düzeyde yararlanmanızı sağlar. Bu merak konusuna başka bir yazıda devam etmek şartıyla bir nokta koyalım ve üniversite yaşamıma dönelim.
Daha birinci sınıftan ilgimi çeken konu İslamiyet Öncesi Türk Tarihi olmuştu. Tabii bu ilgimin çıkmasında dersimin hocası İstanbul Üniversitesi Genel Türk Tarihi bölümünde öğretim üyeliği yapan saygıdeğer hocam Kürşat Yıldırım'ın çok büyük etkisi vardı. Tam olmak istediğim yapıdaydı. Tarihimizin en bilinmeyen zamanını çalışıyor, yurtdışına çokça araştırma yapmak için çıkıyor ve sürekli bir üretim mekanizması içerisinde makaleler, kitaplar ve çeşitli eserler üretiyordu. Bu durum bende ondan çokça etkilenmeme sebep olmuştu. Hatta o sıralar şu cümleyi sıkça kurduğumu hatırlıyorum: "Ben Kürşat Hoca gibi olmak istiyorum.". Sonraları fark ettim ki birini kopyalamak mümkün değil. Kendi yolunuzu çizmeniz gerekiyor ve bu yolu çizerken de etrafınızda başarılı bulduğunuz insanlardan örnekler almanız işinizi kolaylaştırıyor. Ben işte üniversite 1'deyken bu hataya düştüm ve Kürşat Hocam gibi olmak istedim. Fakat olamadım. Çünkü kendi yolumu çizmedim onu kopyalamaya çalıştım. Maalesef ki böyle durumlara düşerseniz şunu göreceksiniz ki iki bireyin yaşam hikayesi ve hayatındaki imkanlar çok ama çok farklı olduğu için birinin özelliklerini kopyalamak imkansız durumda oluyor. Bu sebepten dolayı birini kopyalamaktan ziyade kendi yolumuza o kişilerden örnekler alarak eklemek çok daha mantıklı oluyor. Bireyin yetenekleri, ilgileri, istekleri, arzuları, doğup büyüdüğü ortamı ve en önemlisi karakteri aynı değil arkadaşlar. Bu kadar fark varken biri olmaya çalışmak sadece emek ve zaman kaybı. Evet kazançları da var yok değil. Fakat geriye dönüp baktığınızda kendinize uygun bir hedefe dair emek harcamanız size çok daha fazla kazanç sağlayacaktır diye düşünüyorum. Birinci sınıfın bana öğrettiği en önemli öğreti bu oldu sanırsam.
Yorumlar
Yorum Gönder